2. DÖNEM 2. SINAV SORULARI
ELLİ KURUŞ
İster lapa lapa kar, ister şarıl şarıl yağmur yağsın, isterse de bütün gecenin ayazından karlar dona kesmiş olsun, sabahın beş buçuğunda karanlıkları ürperten sesiyle sokağa girerdi:
-Gazte, havadiis!...
Sabahın dördünde yazı makinemin başına geçtiğim için, bu ses; bu kara, yağmura, ayaza kafa tutan bu canlı, bu pırıl pırıl ses, beni yazı makinemin başında bulurdu. Gazete paralarını akşamdan masamın kıyısına koyduğum için, bekletmez, koşardım sokak kapısına. Gazetelerimi önceden hazırlamış olurdu. Uzatır, paraları alır, saymaya filân lüzum görmeden cebine atar, donmuş bumu, buhar kazanı gibi tüterek uzaklaşırken, canlı, yaşam dolu sesiyle sokağı gene neşelendirirdi:
- Gazte, havadiis!...
Sabahın erken saatinde kalkıp koşuyormuş gazete bayiine. Bayi ana baba günü. Kendi gibi o kadar çok okullu çocuk varmış ki bayii gazetelerini nazla veriyormuş. Daha kötüsü de gazeteleri alırken bayie kaparo vermek!
Karne zamanı birkaç gün gelmedi. Meraklanmıştım. Sınavlar sırasında olduğu için belki de sınava hazırlanıyor demiştim. İyi düşünmüşüm. Geldi pırıl pırıl sesiyle.
Öksürüyordu:
- Kusura bakma âbicim. Dersleri hazırlıyordum. Gece yarılarına kadar çalışıp sabahleyin de erkenden uyanmak fena yordu. İki gün aksattım. Dilber hanım teyze öksürük için bir ilâç yazdırdı ama nerdee?
-Niçin?
- Beş yüz otuz kuruş da âbiciğim! Aklıma bir şey geldi:
- Ben sana bu parayı versem?
İçlere çökük gözleri, fırlak elmacık kemikleri, solgun derisinin donukluğuyla yüzüme öyle bir baktı ki:
-Niçin?
- Öksürük ilâcını al diye!...
- Anladım ama siz benim neyimsiniz? Karşılığında benden ne isteyeceksiniz? Kötüye yormuş olmasından korkmuştum.
O:
- Babamın arkadaşı da bana para vermişti. Bayie yatırdıydım. Sonra kazanıp götürdüm almadı. Sende kalsın, dedi, yanağımı makasladı da paralarını suratına fırlatıp...
- Ben o maksatla vermek istemiyorum ki...
- Belli olmaz. Babamın arkadaşı da sonradan o maksatla değil yavrum dedi. Ben senin baba dostunum. Bir daha evinin önünden geçmedim.
Ona, gerekli beş yüz otuz kuruşu bir şartla vereceğimi söyledim:
- Şartım şu: Bana bunu, verdiğin gazetelerle ağır ağır ödersin. Oldu mu?
Az önce öfkeden değişen hırçın yüzü yumuşamış, durulmuş, çocuksu hâlini almıştı:
- Şimdi oldu... dedi. Demek siz..
- Ben ne babanızın arkadaşı ne de bayiyim. Benimki yardım. Bakıyorum okuma hırsı var içinde. Okuyup adam olma hırsı. Hoşuma gitti. Mesele bu...
Gözlerini yüzüme çevirdi:
Parayı verdim. Aldı. Yıldırım gibi uzaklaştı. Sokağın alt başından sesi geldi:
- Gazte, havadiis!...
Günler geçiyor, her sabah saat gibi geliyor, gazetelerimi verdikten sonra ekliyordu:
- Üç lira kaldı borcum âbi!...
Sonraları borcu iki liraya indi, bir liraya, daha sonra da elli kuruşa. En son gün gelir iki gazetemi verirse borcunu ödemiş oluyordu ki gelmedi. Şaştım. Neden gelmemişti? Elli kuruşumun üstüne yatabileceği aklımın kıyısından bile geçmiyordu. Sakın herhangi bir trafik kazasında... sanki gerçekten olmuş gibi içim parçalanıyor, hızla gelen bir taksi ya da bir hususînin altında kalmışçasına kanlı bir insan yavrusunun her yanı kırılmış cesedi kafamda canlanıyordu.
Günler günleri, günler haftaları, haftalar da ayları kovaladı.
Unutmuştum.
Bir başka çocuk getiriyordu gazetemi. Bu ondan da cılız, ondan da üfürsen uçacak gibiydi. Onun da bir başka hikâyesi vardı çocuk omuzlarında taşıdığı.
Karların savrulduğu bir kış sabahıydı.
Yazı makinemin başına geçmiştim.
Şimdiye kadar hiç işitmediğim cılız bir çocuk sesi:
- Gazte, havadiiis!...
O muydu? Fakat hayır olamazdı. Pek cılızdı. Penceremin önünde durmuş ısrarla vızıldayıp sürüyordu:
- Gazte, havadiiis!...
Aşağı indim. Her günkü satıcıdan almıştım oysa gazetemi. Kapıyı açtım: Kısa pantolonlu, minnacık bir çocuk. Savrulan karların altında ıslanmış gazeteleriyle titreyip duruyordu.
- Abim kusura bakmasın dedi amca!
- Ne bu?
- Elli kuruş borcu kalmış size de...
- Kendisi nerede? Ağlamadı, hıçkırmadı. Taş gibi:
- **dü dedi, dün Edirnekapı'ya gömdük... Elli kuruşu uzattı, sonra çekip gederken:
- Gazte, havadiiis !..."
Orhan Kemal (Varlık Dergisi)
1-“Elli Kuruş ” metninde olayları birbirine bağlayan unsurlar nelerdir?(10P)
2- Metnin olay örgüsünü yazınız. ?(10P)
3-Metinde olay örgüsü gerçek hayatta aynen yaşanabilir mi? Niçin? ?(10P)
4- İnsana özgü gerçeklik söz grubundan ne anlıyorsunuz? Metinde insana özgü gerçeklikten söz edilebilir mi? ?(10P)
5-Hikayedeki gazeteci çocuğu aşağıdaki tabloda çözümleyiniz (3+3+2+2=10 P)
Gazeteci çocuk nasıl bir insandır?
Sosyal ortam ve çevre gazeteci çocuğu nasıl etkilemiştir?
Gazeteci çocuğun diğer tipler üzerinde etkisi var mıdır?
Gazeteci çocuk kendi kişiliğinin farkında mı?
Sizce gerçek hayatta gazeteci çocuk gibi davranan biri olabilir mi?
6-Metin kimin ağzından hangi bakış açısıyla anlatılmıştır? Bu bakış açısının özelliklerini yazınız. ?(10P)
7-Aşağıdaki cümlelerdeki yargıları doğru veya yanlış olarak değerlendiriniz.(4+3+3=10 P)
*Gözlemci bakış açılı anlatıcı öykünün başkişisi değildir, yalnızca bir gözlemcidir; ne öyküyü ne de öykü kahramanlarını etkiler. ( )
*İlahi (tanrısal- egemen) bakış açılı anlatıcı kahramanların; düşüncelerini, ruhsal durumlarını, niyetlerini bilir ya da sezer; geçmişlerini ve geleceklerini bilir; her zaman ve her yerdedir, aynı anda farklı yerlerde meydana gelen olayları betimler.( )
* Gözlemci bakış açılı anlatımda kahramanların düşünceleriyle ilgili bilgilere ve öznelliğine yer verilmez.( )
8-Hikayenin ait olduğu dönemle ilgili çıkarımlarda bulununuz. Çıkarımlarınızı hikayenin konusuyla ilişkilendiriniz. ?(10P)
9-Metni, metin ve gelenek açısından değerlendirerek aşağıdaki cümlelerdeki boşlukları doldurunuz: ?(10P)
*Edebi metinler, kendilerinden önceki ve sonraki edebi metinlerle ………, ……………, ………., ve zihniyet bakımından ilişkilidir.
*Bu özellik , edebi metinlerin bir ……………………. devamı olduğunu gösterir.
*Bir edebi eser yazıldığı dönemden bağımsız ele alınamaz. Yazar yaşadığı toplumun …………... ve …………………. anlayışlarını eserlerine yansıtır.
10-“Elli Kuruş” metninin herhangi bir bölümüyle metnin bütünü anlamlandırılabilir mi ? Niçin? ?(10P)
ELLİ KURUŞ
İster lapa lapa kar, ister şarıl şarıl yağmur yağsın, isterse de bütün gecenin ayazından karlar dona kesmiş olsun, sabahın beş buçuğunda karanlıkları ürperten sesiyle sokağa girerdi:
-Gazte, havadiis!...
Sabahın dördünde yazı makinemin başına geçtiğim için, bu ses; bu kara, yağmura, ayaza kafa tutan bu canlı, bu pırıl pırıl ses, beni yazı makinemin başında bulurdu. Gazete paralarını akşamdan masamın kıyısına koyduğum için, bekletmez, koşardım sokak kapısına. Gazetelerimi önceden hazırlamış olurdu. Uzatır, paraları alır, saymaya filân lüzum görmeden cebine atar, donmuş bumu, buhar kazanı gibi tüterek uzaklaşırken, canlı, yaşam dolu sesiyle sokağı gene neşelendirirdi:
- Gazte, havadiis!...
Sabahın erken saatinde kalkıp koşuyormuş gazete bayiine. Bayi ana baba günü. Kendi gibi o kadar çok okullu çocuk varmış ki bayii gazetelerini nazla veriyormuş. Daha kötüsü de gazeteleri alırken bayie kaparo vermek!
Karne zamanı birkaç gün gelmedi. Meraklanmıştım. Sınavlar sırasında olduğu için belki de sınava hazırlanıyor demiştim. İyi düşünmüşüm. Geldi pırıl pırıl sesiyle.
Öksürüyordu:
- Kusura bakma âbicim. Dersleri hazırlıyordum. Gece yarılarına kadar çalışıp sabahleyin de erkenden uyanmak fena yordu. İki gün aksattım. Dilber hanım teyze öksürük için bir ilâç yazdırdı ama nerdee?
-Niçin?
- Beş yüz otuz kuruş da âbiciğim! Aklıma bir şey geldi:
- Ben sana bu parayı versem?
İçlere çökük gözleri, fırlak elmacık kemikleri, solgun derisinin donukluğuyla yüzüme öyle bir baktı ki:
-Niçin?
- Öksürük ilâcını al diye!...
- Anladım ama siz benim neyimsiniz? Karşılığında benden ne isteyeceksiniz? Kötüye yormuş olmasından korkmuştum.
O:
- Babamın arkadaşı da bana para vermişti. Bayie yatırdıydım. Sonra kazanıp götürdüm almadı. Sende kalsın, dedi, yanağımı makasladı da paralarını suratına fırlatıp...
- Ben o maksatla vermek istemiyorum ki...
- Belli olmaz. Babamın arkadaşı da sonradan o maksatla değil yavrum dedi. Ben senin baba dostunum. Bir daha evinin önünden geçmedim.
Ona, gerekli beş yüz otuz kuruşu bir şartla vereceğimi söyledim:
- Şartım şu: Bana bunu, verdiğin gazetelerle ağır ağır ödersin. Oldu mu?
Az önce öfkeden değişen hırçın yüzü yumuşamış, durulmuş, çocuksu hâlini almıştı:
- Şimdi oldu... dedi. Demek siz..
- Ben ne babanızın arkadaşı ne de bayiyim. Benimki yardım. Bakıyorum okuma hırsı var içinde. Okuyup adam olma hırsı. Hoşuma gitti. Mesele bu...
Gözlerini yüzüme çevirdi:
Parayı verdim. Aldı. Yıldırım gibi uzaklaştı. Sokağın alt başından sesi geldi:
- Gazte, havadiis!...
Günler geçiyor, her sabah saat gibi geliyor, gazetelerimi verdikten sonra ekliyordu:
- Üç lira kaldı borcum âbi!...
Sonraları borcu iki liraya indi, bir liraya, daha sonra da elli kuruşa. En son gün gelir iki gazetemi verirse borcunu ödemiş oluyordu ki gelmedi. Şaştım. Neden gelmemişti? Elli kuruşumun üstüne yatabileceği aklımın kıyısından bile geçmiyordu. Sakın herhangi bir trafik kazasında... sanki gerçekten olmuş gibi içim parçalanıyor, hızla gelen bir taksi ya da bir hususînin altında kalmışçasına kanlı bir insan yavrusunun her yanı kırılmış cesedi kafamda canlanıyordu.
Günler günleri, günler haftaları, haftalar da ayları kovaladı.
Unutmuştum.
Bir başka çocuk getiriyordu gazetemi. Bu ondan da cılız, ondan da üfürsen uçacak gibiydi. Onun da bir başka hikâyesi vardı çocuk omuzlarında taşıdığı.
Karların savrulduğu bir kış sabahıydı.
Yazı makinemin başına geçmiştim.
Şimdiye kadar hiç işitmediğim cılız bir çocuk sesi:
- Gazte, havadiiis!...
O muydu? Fakat hayır olamazdı. Pek cılızdı. Penceremin önünde durmuş ısrarla vızıldayıp sürüyordu:
- Gazte, havadiiis!...
Aşağı indim. Her günkü satıcıdan almıştım oysa gazetemi. Kapıyı açtım: Kısa pantolonlu, minnacık bir çocuk. Savrulan karların altında ıslanmış gazeteleriyle titreyip duruyordu.
- Abim kusura bakmasın dedi amca!
- Ne bu?
- Elli kuruş borcu kalmış size de...
- Kendisi nerede? Ağlamadı, hıçkırmadı. Taş gibi:
- **dü dedi, dün Edirnekapı'ya gömdük... Elli kuruşu uzattı, sonra çekip gederken:
- Gazte, havadiiis !..."
Orhan Kemal (Varlık Dergisi)
1-“Elli Kuruş ” metninde olayları birbirine bağlayan unsurlar nelerdir?(10P)
2- Metnin olay örgüsünü yazınız. ?(10P)
3-Metinde olay örgüsü gerçek hayatta aynen yaşanabilir mi? Niçin? ?(10P)
4- İnsana özgü gerçeklik söz grubundan ne anlıyorsunuz? Metinde insana özgü gerçeklikten söz edilebilir mi? ?(10P)
5-Hikayedeki gazeteci çocuğu aşağıdaki tabloda çözümleyiniz (3+3+2+2=10 P)
Gazeteci çocuk nasıl bir insandır?
Sosyal ortam ve çevre gazeteci çocuğu nasıl etkilemiştir?
Gazeteci çocuğun diğer tipler üzerinde etkisi var mıdır?
Gazeteci çocuk kendi kişiliğinin farkında mı?
Sizce gerçek hayatta gazeteci çocuk gibi davranan biri olabilir mi?
6-Metin kimin ağzından hangi bakış açısıyla anlatılmıştır? Bu bakış açısının özelliklerini yazınız. ?(10P)
7-Aşağıdaki cümlelerdeki yargıları doğru veya yanlış olarak değerlendiriniz.(4+3+3=10 P)
*Gözlemci bakış açılı anlatıcı öykünün başkişisi değildir, yalnızca bir gözlemcidir; ne öyküyü ne de öykü kahramanlarını etkiler. ( )
*İlahi (tanrısal- egemen) bakış açılı anlatıcı kahramanların; düşüncelerini, ruhsal durumlarını, niyetlerini bilir ya da sezer; geçmişlerini ve geleceklerini bilir; her zaman ve her yerdedir, aynı anda farklı yerlerde meydana gelen olayları betimler.( )
* Gözlemci bakış açılı anlatımda kahramanların düşünceleriyle ilgili bilgilere ve öznelliğine yer verilmez.( )
8-Hikayenin ait olduğu dönemle ilgili çıkarımlarda bulununuz. Çıkarımlarınızı hikayenin konusuyla ilişkilendiriniz. ?(10P)
9-Metni, metin ve gelenek açısından değerlendirerek aşağıdaki cümlelerdeki boşlukları doldurunuz: ?(10P)
*Edebi metinler, kendilerinden önceki ve sonraki edebi metinlerle ………, ……………, ………., ve zihniyet bakımından ilişkilidir.
*Bu özellik , edebi metinlerin bir ……………………. devamı olduğunu gösterir.
*Bir edebi eser yazıldığı dönemden bağımsız ele alınamaz. Yazar yaşadığı toplumun …………... ve …………………. anlayışlarını eserlerine yansıtır.
10-“Elli Kuruş” metninin herhangi bir bölümüyle metnin bütünü anlamlandırılabilir mi ? Niçin? ?(10P)
bu soruları hoca sorsa varya 100 den 5 alırdımm
YanıtlaSilvarya aynen katılıyorumm adsıza ama benim adımda adsızzz:).);)
YanıtlaSilarkadaşlar katılmıyorumm sizeee
YanıtlaSilkatılıyorum :))
YanıtlaSil